Çocuğumuzun Yaralarını Saralım ki Bize Bağlansın

Keşke kimse kimseyi kırmasa, üzmese, yaralamasa ama maalesef öyle olmuyor. Kırılıyoruz, kırıyoruz da, üzülüyoruz, üzüyoruz da, yaralanıyoruz yaralıyoruz da. Bilmemiz gereken bir şey var; açılan yaralar kolay kapanmıyor hele de kapatılmadan yeni yaralar açılıyorsa en kötüsü. Sadece çocuklarda değil tüm yetişkin bireyler için geçerli bu durum. Yara açtıysak bilelim ve düzeltelim. Yoksa o kişi için siz artık yoksunuz. Yanınızda olsa bile güvenli bağlanma yoksa birliktelik yoktur.

Sizi devamlı üzen, yara açan bir kişiye güvenir misiniz? “Hayır” dediğinizi duyar gibiyim. Güven yoksa, bağlanma da yoktur. Yakın bir zamanda bir alışveriş merkezinin yemek katında yaşadığım bir olayı anlatacağım sizlere. Küçük bir kız çocuğu ağzı var dili yok ama Annesinin sesi çok. Kulak misafiri olmak istemesem de hemen arkamızda olduklarından ister istemez duyuyordum. Bahsi geçen annemizin yaşadıklarından dolayı çok gergin olduğu belliydi. Kızına dakika başı “hadi çabuk yesene, bu ne yavaşlık, beni delirtmek için yapıyorsun değil mi?” diyor, bunun yanında benim telaffuz dahi etmek istemediğim yaralayıcı hakaretlerde bulunuyordu küçücük yavruya. Bu Annenin kendi yemeği de bitmemişti maksadı sinirini çocuktan çıkarmaktı. Bu annenin birlikteliğindekiler de söz konusu annenin yapmış olduğu davranış şeklinin yanlış olduğunun farkındaydılar ama bize de sataşır endişesiyle bir şey diyemiyorlardı. Hatta bir ara bu Anne, kendi annesine de bağırdı. Annesi sadece “Bırak acele ettirme çocuğu, nasıl isterse öyle yesin demişti” Bizim gergin Anne de “ böyle yiyeceğine hiç yemesin, bak üzerini de berbat etti, yemeği de mundar etti, bu hep böyle zaten, bir de bana bunu savunuyorsun” diyerek kendi annesini de kırdı.

Çocuk da korkudan boğulurcasına ağzına sokuşturuyordu yiyecekleri. Ağlamıyordu küçük kız ama annesinin o davranış şekli beni bile çok üzdü ve benim göz yaşlarım neredeyse akacaktı, resmen içime aktı. Bu Anneye müdahale edilse ne olurdu? Yaptığı yanlış davranışın farkına varmıyordu. Varmayacak potansiyeldeydi de zaten. Kendini, sadece kendisi değiştirmeliydi. Yavrusunun çocukluğuna açtığı yaranın farkında olmasını ve bunu düzeltmesi için elinden geleni yapmasını diledim. O küçük kız bir daha çocuk olmayacaktı. Ben de sadece dua ettim ve oğlumu öptüm sanki o küçük kızı yüreğinden öper gibi ama o Anne haala kızına tek bir sevgi yaklaşımında bulunmadı. Bahsi geçen kişiler kalktılar. Asansöre geldiklerinde kız Annesinin elinden tutmadı ve Anneannesini bekledi. İşte bu noktada anne yara açtığını anladı… Çocuk anneannesinin onu korumaya çalıştığının bilincindeydi. Koştu ve anneannesinin elinden tuttu. Çünkü ona güveniyordu. Anne kendini yapayalnız hissetti. Öylece asansörden aşağıya indiler. Oysa ki Anne daha erken kızında yara açtığını anlayıp o yarayı kapamak adına olumlu, hoşgörülü uğraş verseydi, sevgisini belli etseydi yarasını bağlamış ve böylece güvenli bağlanma oluşturmuş olacaktı.

Bu yüzden kırmayalım, üzmeyelim, yaralamayalım ne olur. Kaza ile de olsa can incittiysek bunu telafi etmesini, onarmasını bilelim. Yaralar bağlanmadan güven oluşmaz. Sadece yavrularımızın yaralarını sarıp güven oluşturmaya da çalışmayalım. Eşimizin, dostumuzun, akrabamızın, arkadaşımızın da yaralarını kapatalım ki, çocuğumuza da iyi bir örnek olmuş olalım. Bence güven bu dünyadaki en önemli şeydir. Çoğumuzun bildiği Robert Bosch’un ünlü bir cümlesiyle yazımı bitireceğim. “İnsanın güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim”.

Saygı ve sevgilerimle…