Bu yazıma başlarken size, nacizane bir tavsiye vermek istiyorum. Şahsınıza yapılan bir hata olduğunda üzülmeyin ve bir şey demeyin. Bırakın o kişi hata yaptığı ile kalsın. Neden mi? Hatasını söyleyip düzeltmeye çalıştığınız kişi, yine kendi fikrini savunacağından sizin siniriniz bozulacak ve büyük ihtimalle hatalı hatasını anlamayacak. O yüzden hiç gerek yok güç ve enerji harcamaya.
Hata, hatayı getirir. Bunu unutmayalım. Hata yapan birine maalesef doğru bir cevap veremezsiniz. Sizin cevabınız da ona hata gibi gelecektir. Çünkü herkesin doğrusu farklıdır. Bakış açıları farklı olduğunda izlemek çok daha mantıklıdır.
Çoğunuza olmuştur; bazı olaylara hemen tepki vermeyip bir süre geçtikten sonra baktığınızda asıl gerçeğin ne olduğunu anlarsınız. Çünkü olaylar sıcağı sıcağına iken karışıktır. Hileli ve ya manipülatif bir halde olabilir. Bambaşka, olmadık şeyleri olmuş, gerçekmiş gibi sanarız. Ya da olmuş şeylerin, olmadığına inandırılırız. Oysa ki biraz bekledikten sonra gerçekler gözler önüne serilmeye başlar. Yeter ki sabredelim, zamanla izleyelim, görelim.
Birçok şeye yakından bakınca büyük resmi göremeyiz. Biraz uzaklaştığımızda her şey netleşir. Bu yüzden sakince bekleyelim, olayları uzaktan izlemeyi bilelim.
Ben bu yaşıma kadar gerek iş, gerekse özel hayatında bekleyen, hiçbir şey için acele etmeyen, “izleyen” insanların vizyon sahibi olduğunu gördüm. Onlar tıpkı “Acele işe şeytan karışır” der gibi en doğru zamanı beklerler. Ruhlarında izleri, tecrübeleri olmuştur. O izlere, izlem yapmadığı zamanlarda sahip olduklarından artık ders almış bir halde izlerler her şeyi. Çünkü “İzlemeden öğrenemezsin”.
“Denemeden bilemezsin” gibi bir gerçektir şu “İzlemeden öğrenemezsin” cümlesi . Ve denemeden önce izlemek, izleyerek de öğrenmek gerekiyor.
Bir şeyi bulmak için iz sürmek gerek. Peki iz sürmek çabucak olan bir şey mi? Elbette değil. “İz” kelimesinden sonra “Sürmek” kelimesi var. Demek ki uzun süren bir şey bu “İz sürmek” .
Arabayı bir yerden başka bir yere sürüyoruz ya hani, “İz sürmek” de böyledir. Belirli araçlar ve amaçlar vardır. Zaman alır. Aynı, seyir halinde araç sürmek gibidir. Varacağın noktayı genellikle bilirsin ama elde etmen, toplaman gereken başka doneler vardır. Yolda bunlar km iken, iz sürerken bunlar bilgidir. Bilgi toplayıp iz süren insan, varışa (sonuca) ulaşmış olur.
Keşke hepimiz izleyebilsek. Bazen izlemek can yakıcı da olabilir. İzlerken toplanan her bilgi, keyif yerine hayal kırıklığı dolu da olabilir. Yine de iç rahatlığı yaşayacağımız için, o son ana varmak için bunu yapmak gerekir. Bilmek için izle. Seni üzüyor olsa bile bekle, göreceksin gerçekleri sen de.
Son günlerde, ( Eminim bu genelde de böyle) ülkece yaşadığımız yangın felaketi ile ilgili bir sürü kirli bilgi döndü durdu. Oysa ki hepimiz gerçeğin ne olduğunu tamamen bittiğinde anladık. Haala daha yangının devam ettiği yerler var. İzlemeye, anlamaya devam edeceğiz gibi de duruyor.
Bu benim cümlemdir; ” Gerçek aydınlanma, bekleyince, gerçeklerin bütününü izleyince görünendir.”
Durup bekleyelim, gerekirse o konunun içine değil, dışına çıkıp biraz da olsun uzaktan bakalm. Her olasılığı değerlendirelim. Kulaklarımızı ve gözlerimizi tüm olasılıklara açık tutalım. Kalbimizle duyalım. Beynimizle onaylamadan önce ruhumuzla görelim, izleyelim. Beyin insanı yanıltır. Reflexleri yönettiği için aceleci bir katil gibi davranmaya da sebep olabilir.
Oysa ki kalp öyle mi? Ne solu var, ne de sağı. Tek ve bütün. Her kan pompalamasında “birlik olalım” der. Ve ekler: ” Ben durursam her şey durur ” der. Beyin ölse de kalp atar. Beyin gibi önce pes etmez. Kalp bekler, sabreder, izler ve ruha şöyle der: “Şimdi sıra sende İZLE.”