Haydi Sen de Kendini Bul Burası İstanbul

Eski turizmci olarak en sevdiğim şehir İstanbul hakkında yazmasaydım olmazdı. Doğup büyüdüğüm yer, memleketim, göz bebeğim İstanbul, senin nerenden, neyinden bahsedersem edeyim güzeldir. Mavin, yeşilin, tüm semtlerin ayrı güzel ama gönlümde taht kuran ilçelerinden ve lezzetlerinden bahsedeceğim bu yazımda.

Öncelikle kısaca tarihinden bahsedeyim. Avrupa ve Asya kıtalarını birbirine bağlayan stratejik konumu nedeniyle tarihi boyunca kentte hüküm süren uygarlıklar için büyük önem taşımıştır. Bu özellikleri ile İstanbul, Roma, Bizans ve Osmanlı gibi büyük İmparatorluklara başkentlik yapmıştır.

Bizans imparatorluğunun başkenti olduğunda adı Konstantinopolis iken, 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet alınca adı İstanbul olarak değiştirilmiştir. Şu anki Türkiye’de İstanbul başkentimiz olmasa da 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmaya hak kazanmıştır. Benim gönlümün başkenti olan İstanbul için Napoléon Bonaparte şöyle söylemiştir; “Eğer dünya tek ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu.” Ben, bu düşünceye tüm ruhumla, kalbimle ve zihnimle katılıyorum.

İstanbul, Bizans ve Osmanlı dönemine ait birçok mimari yapıyı, müzeyi bünyesinde barındırır. Bunlardan birkaçı Ayasofya(Bizans dönemi),  Topkapı Sarayı(Osmanlı dönemi), Yerebatan Sarnıcı(En sevdiğim müze) . Özellikle Avrupa yakasında bulunan bu müzeleri ve Gülhane/Fatih semtindeki İstanbul Arkeoloji Müzesini görmenizi tavsiye ederim.

Ah İstanbul, ne çok kedere, mutluluğa ev sahipliği yaptın. Kalbinde ülkenin her yerinden insan barındırdın. Ben İstanbul’da her çeşit insan olduğu için İSTANBUL=İNSANBUL diyorum. Aynı zamanda herkesin kendinden bir şeyler bulduğu şehirdir İstanbul. O kadar güzel semtleri vardır ki… Bunlardan ilk aklıma gelen Kadıköy Moda mesela. Liseyi orada okumamın sağlamış olduğu bir şansla, gençliğim Kadıköy’de geçti diyebilirim. Sokakları, caddeleri benim için ayrı bir anlam taşır. Her şeyin başladığı, doğup bu dünyaya geldiğim, büyüdüğüm yerdir Kadıköy.

Kadıköy’ün  gündüzleri çok hareketli, geceleri ışıl ışıldır. Hele meşhur salaş bir restaurantı vardır ki yemeklerinin tadı damağınızda kalır. Bahsettiğim bu yer Osmanağa mahallesindeki Dürümcü Emmidir. Gidenler bilir, beyran çorbası harikadır. Ben dürüm pek sevmediğim için dürümünden yemedim ama karışık ızgarasını, çorbalarını ve çiğ köftesini çok beğendim. Sizlere de tavsiye ederim.

Benim Annem ve Babam Şilelidir. İstanbul neyi ile ünlüdür? sorusunun cevabı olan “Şile bezi” hep gurur kaynağım olmuştur bu yüzden. Şilenin denizi dalgalıdır ama düz olduğundaki tadı, hiçbir şehrin denizinden alamadım. İncecik, kilometrelerce uzanan altın kumu yeter.(taşlı denizi, plajı sevmem de…)

İstanbul’da Avrupa yakasına geçecek olursak, Beşiktaşlı olduğum için mi bilmiyorum, aklıma ilk olarak Beşiktaş semti geliyor. Sosyalliğini çok seviyorum Beşiktaş’ın. Buradaki tiyatrolar, kafeler çok keyiflidir. Daha birçok semt var anlatmaya değer ama ne benim yazmaya vaktim yeter, ne de sizin okumaya.

Aslında İstanbul, tatlı bir özlemdir. Semtinde yaşarken bile özleriz şehrimizi. Vapurla bir yakadan diğer yakaya geçmeyi özlediğimiz gibi… Anadolu Hisarıyla, Rumeli Hisarı da özler birbirini. Geceleri parlayan ışıklarını birbirleri için yakarlar sanki. Hiç kavuşamazlar ama orada olduklarını birbirlerine anlatır gibi her gece aydınlıktırlar.

Üsküdar’da Kız Kulesinin karşısında çay içmenin keyfi kelimelerle anlatılamaz… Sanki denizin üstündeymiş gibi dalar gider insan kız kulesinin büyülü güzelliğine… İstanbul anlatılmaz yaşanır aslında ve birçok insan kalbinin derinliklerindeki bir duyguyu bulur bu şehirde. İstanbul’da kendinizi bulmanız dileği ile. Keyifli günler herkese.