Doğamızı Yaşatmak

Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği renkli doksanlar, hayatıma o kadar güzel anılar kazıdı ki; en iyisi de bu güzel anıları bir nesil olarak, birlikte yaşayıp unutmamış olmamız olsa gerek. O yılları yaşayıp da 90’lar deyince yüzünde gülümseme oluşmayan biri yok şu an.
Siz de şöyle bir düşünüp gözünüzde canlandırın lütfen. Ne güzel günlerdi değil mi çabucak geçen? Her güzel şey gibi bitti demeyeceğim çünkü hafızalarımızdan silinmedi hala o günler. Michael Jackson hayranlığımız, Burak Kut şarkılarına olan aşkımız, Gülşen playback’lerimiz, Mezdeke danslarımız, Hugo ve Tolga abimiz, Tetris oynamamız, Telefon klübeleri, A takımı, Şeker kız Candy sevdamız, leblebi tozu boğulmalarımız, bayıldığım minik renkli kolonyalar, hiç kaçırmadığım Pazar gecesi sinemaları, biricik Barış abimiz’in Adam olacak çocuk ve 7’den 77’ye programı, yanımdan ayırmadığım naneli şekerlerim, ressam Bob Ross’un resimlerine kilitlenmemiz, Sevimli Alf dizisi, Susam Sokağı, Şahane bulduğum Zeyna ve Herkül, Hayran olduğumuz Rosalinda, Seksek, saklambaç, Ortada sıçan, simit oyunu, düdüklü şeker, Mahalle’nin muhtarları, Ruhsar dizisi, Misket, Renkli saçlı trol bebekler, Taso, Yumiyum şekeri, Big Babol, Turbo sakız, Sanal bebekler, Çim adam, Teletabiler ve daha neler neler. Hepsi de çok güzellerdi.
Biz özgür çocuklardık. Dışarıda gönül rahatlığıyla oynar, ne zaman eve gitmemiz gerektiğini bilirdik. Aslında hava güzelse evde daha az vakit geçirirdik. Belki de teknoloji ağına girmeyen son çocuklardık. Şimdilerde bilgisayar, telefon, tablet, internet herkesi etkisi altına almış durumda. Adeta doğal yaşam kaynağımız oldular. Hava, su, toprak, orman, yer altı kaynakları, güneş, rüzgar enerjisi gibi gerekli görür olduk. Ne yazık ki asıl yaşam kaynaklarımız neydi unuttuk. Ya da artık doğal değil, sanal kaynaklar cazibe haline geldi. Fakat doğal yaşam kaynaklarımız tükeniyor, nehir ve denizlerdeki bozulmanın farkında mıyız? Peki hava kirliliğinin farkında mıyız? Uzmanlar 2030 yılında doğal kaynak ihtiyacımızı karşılayabilmemiz için extra 2 gezegenin daha olması gerektiğini söylüyor. Biz hala tüketim odaklı, sanal, soyut bir dünyaya dahil oluyoruz. Artık uyanıp çevreye duyarlı olma vakti gelmedi mi? Bence geldi de geçiyor.
Biyolojik çeşitliliğe önem verelim. Dünyada olduğu kadar Türkiye’de de durum içler acısı. Aslında bizim topraklarımız çok bereketli. Yurt dışındakileri kıskandıran bir bitki florasına sahibiz. Tarım ve hayvancılıkta iyiyiz ama yerli üretimi çoğaltmazsak her şeyimizi tüketecegiz. Soyu tükenmekte olan hayvanlarımız çoğaldı. Aslan, Anadolu Parsı, Hazar kaplanı Türkiye’de yok olmuş türlerden. Ormanlarımız yok edilirken aslında bir çok hayvan katledilmiş oluyor. Yaşam alanı olmayan canlıların yaşaması mümkün değildir. Biz de yaşam alanlarımızın yok edilmesine müsaade edersek biz de yok olacağız. Türkiye’de deniz kaplumbağaları, saz kedileri, kum köpekbalıkları, boz ayılar, çengel boynuzlu dağ keçileri, yaban koyunu, flamingolar, ağaç kurbağaları, peygamber çiçeğinin soyu tükenmekte. Büyük tehlike altında olan bir çok endemik bitkimiz var. Bu konuda el birligi ile neler yapabileceğimizi öğrenmeliyiz. Araştırmalar Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığını da gözler önüne seriyor. Suyumuzu gerektiğinden fazla kullanmayarak başlayabiliriz su kaynaklarımızı korumaya. Su benim en çok önem verdiğim kaynaklardan. Su kaynakları azaldığında bulaşıcı hastalıklar baş göstereceğinden suyumuzu çok dikkatli kullanmalıyız. Su yaşamdır ve suyu kirletmek yaşamı tüketmektir. İşte biz, 1990’lardaki gençler çok bilinçli ve duyarlıydık. Mümkün olmayacağından şimdiki sanal alem gençlerine teknolojiden tamamen uzaklaşın diyemem tabii ama en azından bizim için asıl gerekli doğal kaynakları da unutmasınlar.