Ben de yavrum doğmadan önce çocuğumu büyütürken tutarlı olacağıma dair birçok davranış kalıbı belirlemiştim fakat iş uygulamaya gelince her şey farklı oldu. Annelik zor zanaat. Nurettin Yıldız’ın söylediği gibi “Evlat dediğin, Peygamber ağlatmış imtihandır. Kimse basit görmesin, hafif geçirmeyi beklemesin”.
En ince ayrıntıyı düşünüyor insan anne olunca. Psikologlar ciddi bir duruşta olun, net olun deseler de çocuklarımızın bir gülüşü yetiyor bizi yumuşatmaya. Doğru mu yapıyorum yumuşak mizaçlı olmakla? tabii ki hayır! Keşke çocuğuma çok olmamak şartıyla hayır diyebilsem. Ben genelde yapmasını istemediğim bir durumu neden yapmaması gerektiğini söyledikten sonra hala ısrar ediyorsa değişik konular açıp, ilgisini farklı bir yöne çekerek yapmamasını sağlıyorum. Çoğu zaman işe yarasada yaramadığı da oluyor.
Her çocuk aynı kalıplarla büyütülmüyor. Benim oğlum duygusal bir çocuk. Böyle birini yetiştirirken duygusuz, sert bir disiplin uygulayamam. Tabii ki şımarmaması için disiplin şart ama pozitif disiplin. Bu konuyla ilgili okuduğum birçok kitap, dergi, köşe yazısı var. Uyguladıklarımda oluyor, asla uygulayamadıklarımda. Bunu kendime çok soruyorum neden hepsini uygulayamıyorum neden? Neden onun duygularını zedelememek adına kendimden bu denli ödün veriyorum? Soru çok ama cevabım tek; çünkü onu tanıyorum. Onu benim gibi kimse tanımıyor bu yüzden ona nasıl davranılması gerektiğini bir ben biliyorum başkalarının ne dediği önemli değil demiyorum, tabii ki bu konuda uzman kişiler biliyorlar bu işi ama her çocuk bir değil ki. Örneğin; Oğlum Doruk, çok ten teması, göz teması kurarak iletişime geçer bizimle ama herhangi bir şeye sinirlendiğinde mümkün değil göz teması da, ten teması da kurmaz. Bu durumda uzmanlar onun boy hizasına inerek göz teması kurun derler ya, onun hizasına inerek göz teması kurmaya çalışsam mümkün değil iletişime geçemeyiz. Daha da kaçar. Oğlumun yapmasını istemediğim(ona zararı olan) şeylere izin vermediğimde ne yazık ki bir kova gözyaşı döküyor. Bu onun mizacı. Balık burcu şahsiyetinden mi bilmem çok sulu göz yavrum. Onu ağlatmamak adına elimden geleni yapıyorum. Bırak ağlasın denilmesinin aksine ne yapabilirim ağlamasını kesecek diye bir yığın düşünce içine giriyorum.
Örneğin okula giderken ağlaması beni çok üzüyor. Okul psikoloğumuz bu durumda çok açıklama yapmak ya da konuşarak halletmek yerine ortamdan ayrılın, ayrılamıyorsanız ağladığını duymamaya çalışıp bir şey söylemeyin, kendinizi boşuna yormayın diyor. Benim içim parçalanıyor, onun ağlamasına karşı duyarsız kalamıyorum. Ben soğuk ve katı bir şekilde büyütülen çocukların gelecekte öyle olacağına inanıyorum. Çok gözlemledim bu konuda. Katı ana/babanın sert mizaçlı, yumuşak ana/bananın daha insancıl çocukları oluyor. Bunu fark etmiş biri olarak çocuğumu nasıl yumuşatılmamış kalıplar içine sokarım. “Duygunun yanında, akıl daima adi kalır” diyerek hislerime tercüman olmuş Balzac. Benim ondan tek istediğim fikri hür, vicdanı hür bir İNSAN olması. Robot yetiştirmiyoruz. Hepimiz çocuklarımızı doğru olduğu kanıtlanmış şeyler doğrultusunda yetiştirirsek birbirlerinden hiç bir farkı olmaz. Vicdan ve empati duyguları gelişemez. Tabii ki doğru bir tanedir, ben de hepsini olmasada çoğunu uygulamak istiyorum. Bakalım bu konuda değişebilecek miyim? Mevlana söyle demiş “Dünle birlikte gitti, cancağızım. Ne varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Evet duygudan uzaklaşmadan çocuk yetiştirmeyi seçsem de, daha ciddi ve istikrarlı davranarak çocuk yetiştirmeye çalışacağım. Tabii pozitif disiplin uygulayarak. Umarım başarabilirim. Ne demiş Heraclitus” Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir.” Bu yönümü değiştirmeyi diliyorum. En önemli dileğim de çocuklarımıza ve biz anne ve babalara sağlık, mutluluk. Sevgiyle kalın.